27 Nisan 2012 Cuma



FABL NEDİR?

ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

ÖNEMLİ FABL YAZARLARI VE FABL ÖRNEKLERİ




FABL NEDİR?

Fabl ya da Öykünce sonunda ders verme amacı güden, güldüren, düşündüren ve genellikle manzum öykülerdir. Genellikle hayvanların ve bitkilerin konuşmasıdır. Fablların kahramanları genellikle hayvanlardır. Ama bu hayvanlar insanlar gibi düşünür, konuşur ve tıpkı insanlar gibi davranır.Hayvanlar ,insanlarda hangi özellik varsa onlara sahiptilerfabl



"Fabl" sözcüğünün kökeni Latince "hikaye" manasına gelen "fabıla"dır. Fakat bu sözcük zamanla bir ahlak ilkesi veya davranış kuralını anlatan kısa sembolik (simgesel) bir hikaye türünün adı olmuş.
Bu tür hikayelerin, kahramanları çoğunlukla hayvanlardır. Hikaye kahramanı bu hayvanlar, kendi özelliklerini korumakla birlikte insan gibi konuşurlar. Esasen "fabl" bu özelliği nedeniyle masalımsı eserler arasında yer alır.
Fabllar hem nazım, hem nesir biçiminde olurlar.
Fablın sonunda her zaman bir ahlak dersi (kıssadan hisse) vardır. Bu ders kısa, açık ve doğru olmalıdır ve mutlaka öykünün doğal bir neticesi gibi görülmelidir.
Fabllar teşhis ve intak sanatları üzerine kurulmuştur.Fabllarda öğretici  bir amaç güdülür, gündelik hayatla ilgili dersler ve öğütler verilir. Okurlar çoğu zaman verilen dersin veya öğüdün ne olduğunu anlamakta zorluk çekmezler. Çünkü bu ders veya öğüt eserin bir yerinde, çoğu defa sonunda, bir atasözü ya da özdeyiş biçiminde açıkça belirtilir. Fabllarda basit ahlak ilkelerine değinildiği gibi insanların birçok kusurlu yönüne de dikkat çekilir.
Fabllerde soyut konular, olay planıyla hem somutlaştırılarak hem de hareket kazandırılarak işlenir. Olaylar bizi güldürürken eğitir. İnsanlar arasında geçen iyi-kötü, cesur-korkak, dürüst-ikiyüzlü, gözü tok-aç gözlü... vb. çatışmalar; bu niteliklerin yakıştırıldığı hayvan kahramanlar arasında geçmiş gibi gösterilir.
Fabllar aracılığıyla kanaatkarlık, özveri, yardımseverlik, iyi niyet gibi olumlu davranışlar çocuğa kazandırılabilir. Özellikle 8-12 yaş grubu çocuklar fabl okumaktan ve dinlemekten büyük zevk alırlar. Kanaatkarlık, tamahkarlık, kıskançlık, paylaşımcılık gibi çocuklar tarafından anlaşılması güç kavramların somut olaylarla anlatılması sebebiyle çok önemli bir eğitim aracı olarak kabul edilmelidir.
Kişilerin ve çocukların yakınlık duyduğu sevdiği varlıklar olduğu için fabllar, çocukların ilgisini çeker. Öykülemenin kısa oluşu da çocukların fabllara duyduğu ilginin bir başka sebebidir. Sıkmadan verilen öğütler, bu nedenle çocukların eğitiminde yararlı olur.Fabıllar eğlendirici ve sevimlidirler.Dramatizasyona uygun oluşları anlatımlarındaki hareketliliği eyleme dönüştürmeye yardımcı olur. Böylelikle yaşayarak öğrenmeye uygundurlar.
Fabllar olay anlattıkları için bir başka şiiri okumaktan ya da ezberlemekten daha çok çocukların ilgisini çeker.Fabllar insan belleğinde çok kolay saklanabilen ve ortaya çıkarılabilen özelliklere sahip olduğu için sözlü gelenek içinde de yaşatılabilmektedir.Bütün uluslarda ortak bir nitelikte olan fabllar basit, pratik ahlak ilkeleridir.

ÖZELLİKLERİ

-Dünya edebiyatında ilk ve önemli fabller hint yazarı Beydeba’ya aittir. Beydeba'nın fablleri Kelile ve Dimne adlı bir eserde toplanmıştır.
- Fabllerin türkçedeki ilk örneği Harname'dir
- Ağustos böceği ve Karınca,fabl örneğidir.
- Beydeba, Ezop ve La Fontaine bu alanda bilinen kişilerdir.
- İnsanlar arasında meydana gelen olayları hayvanlar bitkiler ya da cansız varlıklar arasında geçiyormuş gibi göstererek bu yolla insanlara ahlak ve ibret dersi vermek örnek göstermek ya da bir düşünceye güç kazandırmak isteyen bir çeşit masaldır.
-Teşhis ve intak sanatları üzerine kurulmuştur.(teşhis:kişileştirme;intak: konuşturma sanatıdır.)


ÖNEMLİ FABL YAZARLARI

 VE 

FABL ÖRNEKLERİ


Türkçedeki ilk örneği Harname'dir.
Ahmet Mithat, Kıssadan Hisse adlı eserini ahlaki gaye güderek yazmıştır. Bu eserde yazar, Ezop’tan, La Fontaine’den yapmış olduğu çevirilere ve kendi yazmış olduğu fabllere yer vermiştir .
Recaizade Mahmut Ekrem, La Fontaine’den Horoz ile Tilki, Kurbağa ile Öküz, Karga ile Tilki, Meşe ile Saz, Ağustos Böceği ile Karınca gibi bir çok çeviriler yaparak bu alanda Türk Edebiyatına katkıda bulunuştur.
Ali Ulvi Elöve Çocuklarımıza Neşideler, adlı şiir kitabında La Fontaine, Victor Hugo, Lamartine’den yaptığı çevirilerin yanında, yine bunlardan esinlenerek yazdığı fabl türü şiirlere de yer vermiştir.
Nabizade Nazım’ın Bir Sansar ile Horoz ve Tavuk adlı eseri vardır.
Tarık Dursun K.’nın fabl üzerine bir çok eseri mevcuttur. La Fontaine, Ezop ve Krilov’dan çeviriler yaparak yayınlayan yazar, hayvanlarla ilgili bir çok hikaye de yazmıştır.
Nurullah Ataç, Orhan Veli Kanık, Ömer Rıza Doğrul, Kemal Demiray, M. Fuat Köprülü, Vasfi Mahir Kocatürk, Siracettin Hasırcıklıoğlu, Sebahattin Eyüboğlu fabl türü ile ilgilenmiş çeviri yapmış, araştırmalarda bulunmuşlardır.



FABL ÖRNEKLERİ

İKİ PAPAĞAN, KRAL VE OĞLU

Biri baba, biri oğlu iki papağan Kral sofrasından geçiniyorlarmış. İki yarıtanrı, onlar da baba
oğul bu papağanlarsız edemiyorlarmış. Dördü de yaşlarına başlarına göre Candan bağlıymışlar
birbirine Dki baba canciğermiş; Uçarı yürekli iki oğul da Bağdaşıyorlarmış nasılsa. Sofrada,
okulda bir prensle olmak Ne şeref bir genç papağan için. Prens, zalim bir cilvesiyle kaderin,
Başka kuşları da seviyormuş: Bir serçe, çapkın mı çapkın, Çevrenin en sevdalısı, Bağlamış
kendine genç prensi. İki rakip kuş oynaşırken bir gün Bütün delikanlılar gibi Kavgaya
çevirmişler oyunu. Serçe, boyuna bakmadan, Öyle gagalar yemiş papağandan, Sürtmüş kanadı
yere can çekişir gibi, Kurtulmaz sanmışlar aldığı yaradan. Prens kızıp öldürmüş papağanı.
Haberi yetiştirmişler babasına;
Zavallı ihtiyar ciyak ciyak bağırmış;
Ama ne kadar yolunsa, yırtınsa boşuna:
Konuşkan yavrusu gitmiş öbür dünyaya,
Konuşmaz olmuş daha doğrusu;
Öyle olunca da bir kızmış ki babası
Saldırmış kralın oğluna,
Oymuş iki gözünü birden
Ve kaçmış bir çamın tepesine saklanmış.
Orda, tanrıların kucağında,
Tadını çıkarıyormuş aldığı öcün,
Güvenlik içinde, kimseden korkmaksızın.
Kralın ta kendisi gitmiş çağırmış onu:
- Gel dostum, demiş ağlamak neye yarar? Kin, öç, yas, bitsin artık bunlar. Duyduğun acı ne kadar büyük de olsa Haksızlığın bizden yana olduğunu Söylemek zorundayım sana.
Oğlum sebeb oldu bütün bunlara. Oğlum mu dedim? Hayır, kaderin işi bu: Çoktan yazmış ki alınlarımıza, Ölecek birimizden birinin çocuğu, Bu yüzden de öteki kör olacak. Ne olur gelsen de kafesine, Dki baba birbirimizi avutsak? Papağan demiş ki efendisine:
- Sayın kralım, nasıl güvenebilirim sana, Bu benim yaptığımı yaptıktan sonra? Kaderden söz ediyorsun;
Beni kandıracağını mı sanıyorsun
Senin inançlarına sığmaz uydurmalarla?
Ama ister Tanrı yürütsün ister kader
Bu dünyanın işlerini,
Benim alnıma yazılmış olan da şu ki,
Bu çamın tepesinde
Ya da karanlık bir ormanın köşesinde
Bitireceğim son günlerimi, Gözleri görmez olmuş oğlundan uzaklarda. Onu gördükçe kızacaksın
elbet bana. Bilmez miyim, kral lokmasıdır öç almak, Tanrılar öç alır da krallar almaz mı?
Dnanmıyor değilim şu anda, Sana ettiğim kötülüğü Ama çok daha güvenli geliyor bana Senin elinden, gözünden uzak olmak. Canım kralım, git, uğraşma boşuna; Bana haram artık seninle yaşamak. Hem ayrılık azaltır öfkeyi, kini Sevdanın da merhemi olduğu gibi.

ZALİM ASLAN

Vaktiyle ormanın birinde,canavar mı canavar bir aslan varmış.Çok kan döker,canını yakmadık tek bir hayvan bile bırakmazmış.O yaşadığı sürece,hiçbir hayvan rahat yüzü görmemiş.Bütün hayvanlar ondan nefret eder,ölümünü beklermiş. 

Bu zalim aslan sonunda yaşlanmış.Gücü kuvveti kalmamış.Ağzındaki dişler de dökülünce herkesin maskarası olmuş.Hiçbir hayvan ona yardım etmiyor ve onunla konuşmuyormuş.Hayvanlar bir gün oturup karar almışlar;”Gelin hep beraber,bize bunca kötülük eden bu zalim aslanı iyice bir dövelim. Yaptıklarının cezasını,az da olsa gömüş olsun böylece.” 

Sonunda bütün hayvanlar aslana saldırmış.iyice bir dövmüşler onu.Birisi boynuz vuruyor,diğeri çifte atıyor,bir başkası ısırıyormuş.Böylece;yaman bir öç almışlar aslandan. 

25 Nisan 2012 Çarşamba




KONFERANS NEDİR ? ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

VE BİR KONFERANS ÖRNEĞİ






Konferans

Bir hitap çeşidi olan konferans, bilgi verme esasına dayanmaktadır. Konferans, bir tezi veya görüşü, bir konuyu açıklamak için daha çok akademik yerlerde verilir. Konferans veren kimsenin derin ve geniş bilgi sahibi, orijinal ve sağlam bir görüş sahibi olması beklenir. Konferans heyecanlı konuşmalar yapmak ve dinleyicileri galeyana getirmek yerine, onların merak ve araştırma, öğrenme arzusuna seslenen bir hitaptır. Konferansı nutuktan ayırt edemeyen konuşmacılar, genellikle gülünç bir etki bırakabilirler.

Özellikleri

* Bir konuyu açıklamak, dinleyicileri bilgilendirmek, aydınlatmak üzere hazırlanan konuşmalardır.
* Konferanslar, geniş kitlelere veya uzman grubuna bilgi vermek amacıyla hazır­lanır.
* Konferans veren kişi alanında uzman olmalıdır.
* Konferans ilgi çekici olmalıdır.
* Hemen hemen her konuda konferans verilebilir.
* Konferanslarda dinleyicinin kültür düzeyi dikkate alınmalıdır.
* Uzun ve sıkıcı konuşmadan kaçınılması gerek

 KONFERANS ÖRNEĞİ


(Ünlü Fransız yazıcısı Andre Maurois (1885-1967) aşağıdaki konferansı, kendi yetiştirdiği bir lisenin öğrencilerine, I.Cihan Savaşı sonlarında vermiştir.) 
Benim de sizlerden biri olduğum zamandan beri yarım asır geçmiş olmasına bir türlü inanamıyorum. İnanamıyorum çünkü saçlarım ağarmış bile olsa kalbim çok az değişti.
Bu bizim eski lisemizde talebesi olmak bahtiyarlığına erdiğim kıymetli üstatla­rım, bana hayat mücadelesinde rehberlik edecek şâir ve filozofları tanıtmışlardı.
Kendimi bilgi ve ümitlerle delicesine zengin hissediyordum. Dostluğa ve hak­ka inanıyordum. Delikanlı Shelley gibi, yüksek sesle, ben de şöyle and içiyordum:
"Elimden geldiği kadar âdil, makul ve hür olacağıma ve hayatımı güzelliğe vakfedeceğime yemin ederim."0 uzak mazide de, tıpkı bugün olduğu gibi, fesat ruhlar, delikanlıların yolunu keserek, onlara: "Ne kadar safsınız" diyorlardı, "Dünya, hiç de sizin sandığınız gi­bi değildir. Siz bir şiir âlemi, bir er meydanı bekliyorsunuz. Hâlbuki bir engel bu­lacaksınız. Hakkı mı özlüyorsunuz? Gözlerinizin önünde zulmün zaferine şahit olacaksınız. Güzele mi inanıyorsunuz? Keşfedeceksiniz ki; "eserlerin güzelliği de, kadınların güzelliği kadar çabuk geçer..."
Biliyorum ki, çocukluğu pek hazin geçmiş bir nesle mensupsunuz. İlk tahsil çağlarınız felâket yıllarına denk geldi. Büyük bahtsızlıklara uğradınız ve büyük cinayetlere şahit oldunuz. Bütün bunlar içinizi bulandırdı. Bugün kapkara bir edebiyatımız varsa, bu kapkara yılları geçirdiğimiz içindir. Size bu acı kitapları okumayı tavsiye ederim. Onların bazıları güzeldir. Yaşayan edebiyatı ihmal ve on­dan nefret etmek hatadır. Fakat onun yegâne ve kesin olduğunu sanmak da bir delilik olur. İnsanların yüzyıllar boyu sevdikleri eserler, gözü kapalı olarak be­ğenmemize hak kazanmışlardır. Eğer Homeros, 3000 yıldan beri saygı görüyorsa, buna lâyık olduğundandır. Taptaze kazanılmış zaferler, haklı gibi görünseler de, çabucak sönüp giderler. Andre Gide der ki:
"Bugün alkışlanan eserlerden bazılarının yirmi yıl sonra insanı güldürmeye­ceklerinden emin değilim."Kendinizi klâsiklere daha büyük bir güvenle bırakabilirsiniz. Eğer onların bu kadar zengin ve olağanüstü bir güzelliği olmasaydı, klâsik olamazlardı.
Bütün bir geçmişi yok farz edip cemiyetin ve düşünce âleminin, sıfırdan hare­ket ederek, yeniden kurulduğunu iddiaya kalkışmak kadar tehlikeli bir şey yok­tur. Ruhlarımız, birbiri altında çeşitli tarihî çağları saklayan topraklara benzer.2000 yılında dünyanın hâli ne olacak? Sizler ve dünyanın bütün gençleri onun nasıl olmasını isterseniz öyle olacak.
"İnsan tabiatın en cılız kamışıdır. Fakat istediği zaman, kâinata boyun eğerek onu yenmesini bilir" İnsanoğlu, bilhassa kendi kendisini yenmelidir. Eğer ateşli ve gayretli bir hayat sürerek kendinizi iradenin, akim ve imanın zırhları ile donat­mış iseniz, hayatta hiçbir şeyden korkunuz olmayacaktır. Size ne kolay, ne de me­sut bir hayat vaat edeceğim.Nefsinize o derece hâkim olunuz ki, karşılaşacağınız güçlükler ne olursa ol­sun, önlerine daima lâyık olarak çıkasınız. Tek dileğim budur.



NECİP FAZIL KISAKÜREK AYASOFYA KONFERANSI